Batı düşüncesinin son yüzyıllardaki en önemli düşünürlerinden biridir. Skolastik düşünceden sıyrılışın, bir başka deyişle Modern Felsefe'nin Descartes ile başladığı kabul edilir.
Descartes, 1628'den itibaren, 15 yıl süren geziler, savaşlar ve serüvenlerden sonra yerleştiği Hollanda'da, batı düşüncesini altüst eden bir felsefe sistemi kurdu.
Öğrendiğinin, gördüğünün, duyduğunun, inandığının hepsini birden büsbütün silerek, her şeyden kuşkulanmaya başladı. Yalnız tek bir şeyden emindi: düşüncenin varlığı. Buradan hareketle, evrenin açıklamasını yaptı.
Metot üzerine konuşmada hep karmaşıktan basite inerek, gerçeği kuşatmaya yarayacak kuralları bir bir saydı. Felsefeyi, bütün inceleme kitaplarının Latince yazıldığı bir çağda, Fransızca yazarak ve «sağduyu dünyada en iyi bölüştürülmüş şeydir» diyerek, herkesin, uzman olmayanların bile anlayabileceği bir duruma indirgedi. Descartes her tür araştırmanın pratik niteliği üzerinde ısrarla durur. Ona göre en önemli bilimlerden mekanik, insanlara yardım edecek makineleri yapma sanatı; tıp, vücudu ve ruhu tedavi etme sanatı; ahlâk, mutlu yaşama sanatıdır.
Descartes, zamanının bilginleriyle, hükümdarlarıyla ve soylularıyla ilişkiler kurmuştur. Ona hayran olan İsveç kraliçesi Cristina, Descartes'ı sarayına davet etti. Descartes, elli dört yaşında Stockholm'de öldü.
Şüpheciliğe farklı bir yaklaşım getirir: - Septik şüphe, - Metodik şüphe.
Ona göre septik şüphe anlamsızdır. Olması gereken metodik şüphedir. Metodik şüpheyi şu şekilde uygular: Önce tanrıdan, çevreden, kendinden ve başka insanlardan şüphe eder. Bunu şüphe edemeyeceği son sınıra kadar götürür. Şüphe etmek düşünmektir. Düşünmek vârolmaktır. "Düşünüyorum o hâlde varım" noktasına ulaşır. Latince "De omnibus dubidantum" (Her şeyden şüphelen) en önemli sözlerindendir.
Hayatı boyunca sabahları geç kalkma alışkanlığı oldu. 1649 yılında, zamanın İsveç Kraliçesi Christina'nın davetiyle Stockholm'a yerleşti ve burada kraliçeye dersler vermeye başladı. Kraliçenin isteğiyle, filozofun uyanık olmaya alışık olmadığı kadar erken bir saat olan, sabah beşte yapılan dersler ve ülkenin soğuk iklimi yüzünden Descartes, İsveç'e gelişinin birkaç ay ardından 11 Şubat 1650'de zatürreden dolayı yaşamını yitirdi.
Descartes, matematikteki kesinliği felsefeye kazandırmak amacıyla yola çıktı ve bunun için tümdengelime ve sezgisel yönteme başvurdu. Ona göre tümdengelim kesin olarak bilinen olgulardan yapılan çıkarımdı ve tüm bilgi sezgisel olarak kavranan açık ve seçik başlangıç önermelerine dayanmaktaydı. Matematikteki başlangıç önermeleri doğruluğu sezgisel olarak bilinen doğruluklardı. Descartes felsefe için başlangıç oluşturacak önermelerin de sezgisel anlamda kendiliğinden açık ve seçik olmaları gerektiğini düşünmekteydi. Açıklık bir kavramın zihnimize doğrudan verilmesi, seçiklik ise kavramı zihnimizdeki diğer idelerden ayırt edebilmemiz, sınırını çizebilmemizdir. Descartes felsefeye başlangıç önermeleri bulmak için dört aşamalı bir yöntem önerdi:
Bu esas üzere önce her şeyden kuşku duydu ve sonunda kuşkulanmakta yani düşünmekte olduğundan kuşku duyamayacağı sonucuna vardı.
“Düşünüyorum, öyleyse varım önermesiyle” kendi beninin bilgisini sezgisel olarak kendiliğinden açık ve seçik kabul etti. Tanrı’nın, matematiksel bilginin ve dış dünya üzerine edindiğimiz bilgilerin geçerliliklerini kendi beniyle olan ilişkilerinden yola çıkarak kurdu ve böylece özne merkezli modern felsefenin kurucu babası olarak ünlendi.
Descartes’in töz, ruh ve ahlak anlayışı
Descartes, tözü “var olmak için kendisinden başka hiçbir şeye gereksinim duymayan bir şey” olarak tanımlar ve Tanrı’yı sonsuz töz, ruh ve bedeni ise sonlu tözler olarak belirler. Ruh tözünün özü düşünmek, madde tözünün özü ise yer kaplamaktı r. Bunlardan madde-cisim, tözü uzamsız var olamaz. Uzunluk, genişlik ve derinlikte uzamlılık bu tözün doğasını oluşturur. Bunlar maddesel tözün birincil nitelikleri, renk, ses, tat, sıcaklı k gibi özellikler ise ikincil nitelikleridir. Uzama ilişkin niteliklerin bilgisi, nicelikle ilişkili oldukları, yani matematik dille ifade edilmeye uygundurlar. Maddesel tözün hüküm sürdüğü fizik doğa mekanik yasalara göre işler. Doğa, tüm devinimleri mekanik olan bir makinedir. Hiçbir boşluk içermez. Uzam da maddesel tözün geometrik kavramından başka bir şey değildir. Birbirlerine indirgenemeyecek yapıda olan bu iki farklı töz insanda bir arada nasıl bulunmakta, birbirleriyle nasıl etkileşmektedir? Zihin-beden ilişkisi sorunu olarak bilinen bu konuda Descartes ruh ve maddenin insan beynindeki kozalaksı bezde etkileştiklerini savundu. Törebilimi ise dört pratik ilkeye dayanmaktaydı:
"Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek. Şüphe etmek düşünmektir. Düşünmekse var olmaktır. Öyleyse var olduğum şüphesizdir. Düşünüyorum, o halde varım. İlk bilgim bu sağlam bilgidir. Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgiden çıkarabilirim."
"Aklın öğütlediği her şeyi tutkuya kapılmaksızın yerine getirmek için sağlam bir kararlılık gerekir. Bence erdem, bu karar sağlamlığıdır."
"Önemli olan akıllı olmak değil, aklı yerinde ve zamanında kullanmaktır."
"Unutma, sana ışık tutanlara sırtını dönersen; göreceğin tek şey kendi karanlığındır."
"Tanrı’nın bilgisinin mükemmel olması ve onun aldanmaz ve aldatmaz olması inancı, vahyin temelini oluşturur."